Struma, 12 Aralık 1941’de Nazilerden kaçan Yahudileri Filistin’e götürmek üzere Romanya’nın Köstence Limanı’ndan 790 yolcusuyla hareket etti. Yolcular seyahat şirketinin ilanında gösterildiği gibi daha iyi bir gemi bekliyorlardı ama eski ve bakımsız olmasına rağmen buna da razı olmak zorundaydılar.
Gemi, 15 Aralık’da İstanbul’a vardığında motor arızası sebebiyle Boğaz’a demir atmak zorunda kaldı. O dönemdeki çıkarları doğrultusunda Filistin’e Yahudi göçünü kısıtlayan İngiltere’nin baskısıyla geminin ne yola devam etmesine ne de yolcularının karaya çıkarılmasına izin verildi. Ayrıca savaş boyunca tarafsız ülke statüsündeki Türkiye Almanya’yı da kızdıracak bir karar alamıyordu. Sarayburnu açıklarında karantinada bekletildiği 70 gün boyunca yolcuların yiyecekleri bitmiş, Türk Yahudi cemaatinin çabalarıyla bir miktar yardım yapılabilmişti. Ancak Filistin vizesi olan bir kaç kişi ve Mobil Petrol Şirketi’nin Romanya müdürü olan zengin bir Yahudi, Vehbi Koç’un dışişleri bakanına özel ricasıyla gemiden inmesine izin verildi. Ayrıca gemiden atlayan bir yolcu da Türk polisi tarafından hemen yakalanıp gemiye geri iade edildi. Uzun süren görüşmeler sonunda İngiltere 18 yaşın altındakilerin inebileceğine izin verdi. Ancak bunu da Türk makamları kabul etmedi.
Motoru tamir edilemeyen Struma, 23 Şubat 1942’de römorklarla Karadeniz’e çekilerek Boğaz’ın 10 mil açıklarında kaderine terk edildi. Yolculuk boyunca gemidekiler İngilizce ve İbranice olarak “Bizi Kurtarın” yazan pankartlar astılar. Fakat onları kimse gormeyecek ve gemi ertesi günün sabahında büyük bir patlamayla batacaktı. Patlamadan bir gün sonra olay yerine giden Türk gemileri, 103’ü çocuk olmak üzere 778 kişiden sadece o zamanlar 19 yaşındaki David Stoliar’ı kurtarabildi. 1960’larda Sovyet arşivlerinden çıkan belgelerle Struma’nin bir Sovyet denizaltısından atılan torpille batırıldığı anlaşıldı.
O gün Karadeniz’in soğuk sularında batan Struma değildi sadece. Onunla birlikte derinliklere gömülen insanlıktı aslında.