Beşiktaş- Harbiye dolmuşlarının devamlı yolcuları, yazılı olmayan o kuralı çok iyi bilirdi. Ama arada bir bundan bihaber olanlar da çıkardı elbet.
Sabırsızlıkla beklenen son müşteri de geldikten sonra koltuğuna geçen, arabasından en az yirmi yıl kadar yaşlı şoför kontağı çevirdi. Dolmuştan öksürür gibi bir ses çıktı. Deniz Müzesi’nin yanından kıvrılıp ışıklarda durdu. Burası ücretleri toplamak için en ideal yerdi. Yeşilin yanmasıyla vakit kaybetmeden ustaca bir dönüş yaparak Akaretler’e doğru yöneldi, vitesi küçülttü. Dolmuş, arnavut kaldırımlı yokuşu hafiften sarsılararak yavaşça çıkmaya başladı. İşte o sırada kuraldan bihaber yolculardan biri “Sağda inecek var şoför bey” dedi. Şoför ona aldırmadan yoluna devam etti. Kendisinin duyulmadığını düşünen yolcu sesini biraz daha yükselterek “inecek vardı şoför bey” diye tekrarladı. Diğer yolcular dikiz aynasında şoförün yüzüne bakıp tepkisini merak ettiler. Aynı anda o da aynadan kuraldan bihaber yolcuya kaşlarını çatarak bir bakış attı. İneceği yeri geçmenin kızgınlığı sesinden hissedilen bihaber müşteri “Size incek var dedim” dedi sertçe. Şoför bu söze de “ya sabır” der gibi derin bir nefes aldıktan sonra aynı bakışlarla aynadan karşılık verdi, Clark Gable bıyıklarını sıvazlarken.
Bir süre sonra yokuş bitmiş, Maçka’ya gelinmişti. Dolmuş durdu. Bihaber yolcu, “şimdi o kadar yolu boşu boşuna geri yürüycem” diyerek indi. Kapıyı sertçe kapattı. Şoför aynadan ona kısık gözlerle son kez baktıktan sonra “yabancı herhalde” dedi, ayağını debriyajdan çekip gaza basarken. Ortamdaki gergin havanın geçmesinden rahatlamış diğer yolcular başlarıyla onay verdiler. Çünkü ’56 model Plymouth’la Akaretler Yokuşu’nda durulamayacağını, durulursa bir daha kalkılamayacağı kuralını çok iyi biliyorlardı…(NY)